Âfâkî Kimlere Denir?
Âfâkî kelimesi, literatürde genellikle “dışarıdan gelen” ya da “yabancı” anlamında kullanılır. Ancak bu kelimenin derinliklerine indiğimizde, sadece dilsel bir tanım değil, toplumsal yapılar ve ilişkilerle de ilintili bir kavram olduğunu görürüz. İstanbul gibi büyük bir şehirde, sokakta, işyerinde, toplu taşımada her gün karşılaştığımız farklı insan türleri, bize bu kelimenin ne kadar farklı anlamlar taşıyabileceğini gösteriyor. Peki, Âfâkî kimlere denir? Bu soruyu toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden incelemek, sadece bir kavramı anlamak değil, toplumsal yapıyı daha derinlemesine çözümlemek demek.
Âfâkî Olmak: Yabancı Olmanın Farklı Yüzleri
İstanbul’da yaşıyorum ve şehrin her köşesinde farklı yaşam biçimlerine, kültürlere, geçmişlere sahip insanlarla karşılaşıyorum. Bir sabah işe giderken, toplu taşıma aracında gözlerim yine alışık olduğu manzaralardan birine takıldı: Genç bir kadın, başında başörtüsü, elinde bir telefonla oturuyordu. Yanında ise, modern giyinmiş bir adam, kollarında dövmeleriyle dikkat çekiyordu. Her ikisi de İstanbul’un farklı yüzlerini yansıtan insanlar. Ancak her ikisi de bazen bu şehirde “Âfâkî” olarak görülebilirler. Neden mi? Çünkü toplumun büyük kısmı, belirli kalıplara uyan insanları kabul etmeye daha yatkın. Farklı inançlar, kıyafetler, dış görünüşler ya da yaşam tarzları bazen toplumsal normlardan sapma olarak görülür ve “yabancı”laştırılır.
Âfâkî kelimesi, aslında zaman zaman bu insanların toplumda karşılaştığı dışlanma ya da yabancılaştırılma durumlarını da simgeliyor. Toplum, farklı olanı bazen kendi normları çerçevesinde görmek istemiyor ve “dışarıdan gelen” olarak kabul ediyor. Bir başörtülü kadının, metroda ya da işyerinde kendini rahat hissetmemesi, ya da dövme yapmış bir gencin sokakta garip bakışlarla karşılanması gibi durumlar, aslında bu tür âfâkîleşmenin örnekleridir.
Âfâkî Olmak ve Toplumsal Cinsiyet
Toplumsal cinsiyet, âfâkî kavramı ile doğrudan ilişkilidir. Kadınların, toplumun geneline göre daha fazla “yabancı” ya da “dışarıdan gelen” olarak görüldüğü bir toplumda yaşıyoruz. Kadınların giysilerine, davranışlarına, hatta gidecekleri yerlere bile bir anlamda “belirli kurallar” dayatılmaktadır. Bu kurallar, bazen bir kadının başını örtmesi, bazen de bir kadının dışarıda yalnız başına dolaşması gerektiğinde ona yapılan bakışlar gibi daha somut hale gelir. Kadın, toplumsal normlar doğrultusunda değil de kendi istekleriyle hareket ettiğinde, sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi hissettirilir.
Geçenlerde bir arkadaşımın düğününe gitmiştim. Düğün salonunun kapısından girdiğimde, salonun büyük kısmı, belirli bir giyim tarzını benimsemiş insanlar tarafından doldurulmuştu. Kadınlar şık elbiseler, erkekler ise takım elbiselerle gelmişti. Düğün boyunca salona giren, salaş kıyafetlerle bir iki kişi oldu. Bir anda gözler salona odaklandı ve bir sessizlik oluştu. Bu sessizlik, bu insanların oraya ait olmadığını, “yabancı” olduklarını simgeliyordu. Toplumda bu tür durumlar, cinsiyetin ve kıyafetin nasıl bir ayrım yarattığını gözler önüne seriyor. Kadınlar, giyimleriyle toplumun normlarına uymazlarsa âfâkî olarak kabul ediliyorlar.
Âfâkî Olmak ve Çeşitlilik
Çeşitlilik, sadece etnik köken ya da dil farkliliğinden ibaret değil; aynı zamanda düşünce, yaşam biçimi ve tercihler konusunda da bir zenginlik yaratır. Bir sabah metroda, farklı kökenlerden gelen, farklı kültürel geçmişlere sahip insanlarla yolculuk yapıyorum. Bir grup genç, etnik kökenlerine bakmaksızın arkadaşça sohbet ediyor. Bir an için, bu grup için “gerçekten farklı” bir şeyler olduğunu fark ediyorum. Onlar, birbirlerine yabancı değil, aslında çok daha doğal bir şekilde toplumsal çeşitliliği bir arada yaşıyorlar. Ancak, bu durum bazen dışarıdan bakıldığında garip gelebilir ve toplum, çeşitliliği kabul etmekte zorlanabilir. Bu da, çeşitliliğin bazen “yabancı” ya da “dışarıdan gelen” bir durum olarak algılanmasına yol açar.
Sosyal Adalet ve Âfâkîlik
Sosyal adalet, her bireyin toplumsal yapıda eşit haklara sahip olması gerektiğini savunur. Ancak bazen, toplumda belirli gruplar bu eşitliği deneyimleyemeyebilir. Bir insanın âfâkî olarak kabul edilmesi, ona sosyal, kültürel ve ekonomik fırsatlarda da eşitsizlik yaratabilir. Bir arkadaşım, iş başvurusu yaparken, iş görüşmesinde başörtüsü taktığı için geri çevrildiğini anlatmıştı. O an, gerçekten şaşırmıştım. Çünkü başörtüsü takan birinin bu toplumda neden “yabancı” olarak görülmesi gerektiğini anlamak oldukça güçtü. Sosyal adalet, sadece eşit haklar tanımak değil, aynı zamanda insanların kimliklerini ve çeşitliliklerini kabul etmek ve bu kimlikleriyle de adil bir şekilde toplumda yer bulmalarını sağlamaktır.
Sonuç Olarak
Âfâkî kimlere denir sorusunu, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından incelediğimizde, kelimenin çok daha derin bir anlam taşıdığını görebiliyoruz. İnsanlar, bazen sadece kıyafetleri, konuşma şekilleri ya da yaşam tarzları nedeniyle dışlanabilir, “yabancı” olarak görülebilirler. Ancak, her birey kendine ait bir kimlik taşıdığı için bu çeşitliliği kabul etmek, aslında sosyal adaletin de bir parçasıdır. Âfâkîlik, yalnızca dış görünüş ve farklar üzerinden tanımlanmış bir kavram değildir; aynı zamanda insanların toplumda kendilerine yer bulma çabalarının bir yansımasıdır. Eğer toplum olarak daha eşitlikçi bir yapıya sahip olmak istiyorsak, bu farkları anlamak ve kabul etmek zorundayız.